Silivri Belediye Meclisi, dün Ekim Ayı Üçüncü oturumunu gerçekleştirdi. İki gündem maddesi vardı; ayrı değerlendirilemezlerdi zaten, aynı potada ele alındılar… Konu belediyemizin 2017 yılı mali performans programı ve bütçesiydi…
AK Parti Belediye Meclis Üyesi Mutlu Bozoğlu ne kadar net ifade ettiyse muhalefetin çekincelerini, Başkan Işıklar'ın yanıtı o kadar kafa karıştırıcı nitelikteydi. Tedavi olacağı doktoru bulan hastanın ilaç beklemesi gibi bir sürü laf kalabalığının içinde esas olup biteni ve yapmak istediğini anlatmasını bekledik. Işıklar, söyleyeceklerini mevzuya uzaktan alakası olan konu ve anlatımların içinde boğarak önümüze sürdü.
Hani muhalefete yönelik eleştirilerde “Işıklar'ın şansı” deniyor ya… Bence Işıklar da muhalefetimiz için aynı değer ve durumda. Arada tek bir fark var. Işıklar şansını tepe tepe kullanıyor, muhalefet henüz o olgunluk ve dinginlik çağına erişemedi : ) Işıklar için iyi, halk için kötü. Muhalefet için kötü, Işıklar için iyi vaziyetler… Adam her durumda iyi; bir de aynı ölçüde Silivri'yi iyi etse ihya olacağız : )
Erkene alınan meclis saatine (Basına haber verilmemesi de yeni icat… “Canlı veriyoruz izleyin” diyor Başkan. Meclis kamerasının sadece kendisi ve grubunu çektiğinden habersiz olsa gerek. Başkanlık ile konuşma kürsüsü arasında mekik dokurken zaten anlamakta zorlandığımız anlatımlarının ucu hepten kaçtı orası ayrı mesele… ) rağmen Işıklar'ın aklı belli ki gelecek ağır konuklarındaydı; Eski İstanbul Milli Eğitim Müdürü ve Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi eski Genel Müdürü Ömer Balıbey ve Milliyet Gazetesi Eğitim Editörü Abbas Güçlü'yu ağırladı dün…
Meclis gündemindeki mevzulara giremedi demeyeceğim, Silivri'nin altından girdi, üstünden çıktı!
Muhalefeti, Mutlu Bozoğlu'nu (ki ifade ve eleştiri üslubu konusunda daha önceki aklımda kalan meclis örnekleri hususunda çok parlak bir değerlendirmede bulunamayacağım) son performansları konusunda tebrik etmek istiyorum. Söyleyeceğini gayet net, usturuplu bir biçimde ifade etmesiyle beni şaşırttı. Giderek her alanda etik ölçülerde oluşan dampingin aksine en özlenen alan; siyasette bu güzel örnek için AK Partili Meclis Üyemiz Mutlu Bozoğlu ve AK Parti Grubunu kutluyorum.
Dünkü mecliste yaşanan değerlendirmeler neticesinde içimi burkan bir hissiyata kapıldım. İnatlaşmayı, zıtlaşmayı, aksilik üzerinden iletişim kurma inadını terk etseler bu meclisin mevcut koşullarda Silivri'ye ne kadar yararlı işler yapabileceğini düşününce, ıskaladığımız fırsatlar için üzüldüm.
İBB Başkanlığı ile İlçe Başkanı arasında 7 yılın ardından buz kırmak yerine (ki zor iştir; çıkarın buzluktan bir parça deneyin : ), güneşe tutulmuş şekilde eriyen soğukluk söz konusu. AK Parti yıllardır tekrarladığı ama zor olsa da içine sindirmesi gerektiğini kabullendiği hizmet ve yatırım yoluyla siyasi başarısına her zamankinden çok inanıyor izlenimini vermeyi önemsiyor gibi; inanması da gerekiyor…
Ne CHP ne MHP, Silivri için ortak yola gelmeyecek bir direnç içinde değilken AK Parti genel iktidar sorumluluğu, gücü ve etkisinde ilçemiz için birçok fırsatın mimarı olabilir.
Bir suyu düşünün… Geldikçe geliyor önündeki bariyerleri arttırmak suyu durdurmak için işe yaramaz… Sonunda sel hepimizi alıp götürmeden; suyun doğal akışında gidip, yolunu bulmasına izin vermemiz lazım.
Zaman, koşullar ve imkânlarla inatlaşmanın bir yararı yok!
Birbirimizle hele hiç…
Dünyanın evrensel bir kuralı vardır: ne yaparsanız onu bulursunuz… Hayatınızın her alanında bunu düşünün ve buna inanarak hareket edin. Silivri'ye hizmet etmeyen ya da kaybettirmeye çalışan anlayışın kazançlı çıkacağı bir şey olamaz.
KISSADAN HİSSE...
“Bir gün adamın biri zamanının Sufi üstatlarından birini ziyarete gelmiş ve ona şu soruyu sormuş: “Ön yargılarımdan ve bağımlılıklarımdan nasıl kurtulabilirim?”
Üstat ona cevap vermek yerine ayağa kalkmış ve yakında bulunan bir sütuna kollarını dolayarak bağırmaya başlamış: “Beni bu sütundan kurtarın…”
Adam şaşkınlıkla bakarak, Üstadın deli olduğunu düşünmüş ve ona şöyle demiş: “Neden böyle yapıyorsun? Ben senin akıllı birisi olduğunu düşünerek ruhsal bir soru sormaya geldim. Ama görüyorum ki sen delinin tekisin, sütunu sen tutuyorsun, sütun seni tutmuyor! Bırak gitsin!”
Üstad sütunu bırakmış ve şöyle demiş: “Bu söylediğini gerçekten derinlemesine anlayabilirsen, kendi cevabını vermiş olacaksın. Bağımlılıkların seni tutmuyor, sen onları tutuyorsun! Bırak gitsin!”
Kendini değiştirmeli insan. Yaşananlara bakış açısını değiştirmeli. Özeleştiri yapabilmeli. Önce kendini yargılayabilmeli. Sonrasını BIRAK GİTSİN...”
*Alıntı